GüNES YüREK DüNYaSıNa Ho$GeLDiNiZ...
   
 
  $iirler
Sen Benim Hiç Birşeyimsin...

Sen benim hiçbir şeyimsin
       Yazdıklarımdan çok daha az
       Hiç kimse misin bilmem ki nesin
       Lüzumundan fazla beyaz
       Sen benim hiçbir şeyimsin
       Varlığın yokluğun anlaşılmaz

Galiba eski liman üzerindesin
       Nasıl karanlığıma bir yıldız olmak
       Dudaklarınla cama çizdiğin
       En fazla sonbahar otellerinde
       Üniversiteli bir kız uykusu bulmak
       Yalnızlığı öldüresiye çirkin
       Sabaha karşı öldüresiye korkak
       Kulağı çabucak telefon zillerinde

Sen benim hiçbir şeyimsin
       Hiçbir sevişmek yaşamışlığım
       Henüz boş bir roman sahifesinde
       Hiç kimse misin bilmem ki nesin
       Ne çok çığlıkların silemediği
       Zaten yok bir tren penceresinde

Sen benim hiçbir şeyimsin
       Yabancı bir şarki gibi yarim
       Yağmurlu bir ağaç gibi ıslak
       Hiç kimse misin bilmem ki nesin
       Uykumun arasında çağırdığım
       Çocukluk sesinle ağlayarak
       Sen benim hiçbir şeyimsin

       Attila ILHAN



AYRILIK SEVDAYA DAHİL

       Acilmiş sarmaşık gülleri kokularıyla baygın
       En görkemli saatinde yıldız alacasının
       Gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader
       Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
       Rüzgar uzak karanlıklara surmuş yıldızları
       Mor kıvılcımlar gediyor dağınık yalnızlığımdan
       Onu çok arıyorum onu çok arıyorum
       Heryerimde vücudumun ağır yanık sızıları
       Bir yerlere yıldırım düşüyorum
       Ayrılığımızı hissettiğim an demirler eriyor hırsımdan
       Ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu
       Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş
       Tedirgin gülümser
       Çünkü ayrılık da sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili
       Hiç bir ani tek basına yasayamazlar
       Her an ötekisiyle birlikte herşey onunla ilgili
       Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
       Gittikçe genişleyen yakılmış ot kokusu
       Yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
       Yansımalar tutmuş bütün sahili
       Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
       Öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
       Çünkü ayrılıklar da sevdaya dahil
       Çünkü ayrılanlar hala sevgili
       Yanlızlık hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık
       Hava ağır toprak ağır yaprak ağır
       Su tozları yağıyor üstümüze
       Özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız midir
       Eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı
       Karanlık çoktu denize
       Yanlızlık çakmak tası gibi sert elmas gibi keskin
       Ne yanına dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin
       Kapını bir çalan olmadı mi hele elini bir tutan
       Bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince
       Sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice
       Yalnızların en büyük sorunu tek basına özgürlük ne ise yarayacak
       Bir turlu çözemedikleri bu olu bir gezegenin soğuk tenhalığına
       Benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir 
       sevgiliyle
       Sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız
       ikimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız
       Hiç yanılmamışız her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi
       Tuz parça kırılsak da hala içimizde o yanardağ ağzı
       Hala kıpkızıl gülümseyen sanki ateşten bir tebessüm zehir 
       zemberek ASKIMIZ

       ATTILA ILHAN





EN ESKİ YALNIZLIĞIMDIR AŞK BENİM


En eski yalnızlığımdır aşk benim
Gitgide büyüyen karanlıklarla
Ne zaman sevdiysem kavruldu tenim
Bir ateşin açtığı yanıklarla

Sabahı olmazdı çok gecelerin 
Alır, götürürlerdi beni onlar
Öptüğüm elleriyle, korkunç derin 
Bir uçurumun kenarına kadar.

Sonra bırakır giderlerdi, üzgün
Bakardım sessizce arkalarından 
Sonra umutsuzluk, gözyaşı ve kan.

Bütün umutlarım biterdi bir gün 
Bir gecenin ortasında kalırdım 
Tek başıma ben, ben ve yalnızlığım.

Ümit Yaşar OĞUZCAN





BİR ŞEHRİ BIRAKMAK

Bu şehirde yağmur altında dolaşılır
Limandaki mavnalara bakıp
Şarkılar mırıldanılır geceleri.
Bu şehrin sokakları çoktur,
Binlerce insan gelir gider sokaklarında..
Her aksam çayımı getiren
Ve bir Beyaz Rus olmasına rağmen
Hoşuma giden garson kadın bu şehirdedir.

Bu şehirdedir
Valslar, fokstrotlar altında
Şuman'dan, Bramsdan
Parçalar çaldığı zaman donup
Bana bakan ihtiyar piyanist.

Doğduğum köye müşteri taşıyan
Şirket vapurları bu şehirdedir.
Hatıralarım bu şehirdedir.
Sevdiklerim,
Ölmüşlerimin mezarları.

Bu şehirdedir isim gücüm,
Ekmek param.
Fakat bütün bunlara mukabil
Yine budur başka bir şehirdeki
Bir kadın yüzünden
Bıraktığım şehir.




BEN SANA MECBURUM


Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.

Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.

Belki haziran da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor

Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.



Attila İlhan


SENİ DÜŞÜNSEM

Ne zaman seni düşünsem,

Çoğalır içimde gül bahçeleri,

Gözünün baktığı yerde,

El değmemiş tomurcuklar uyanır sevdama,

Mavi denizi, yüce dağları daha bir sever olur gönlüm,

Ne zaman seni düşünsem,

Güneş yeniden doğar üzerime,

Yıldızlar sevişir gökyüzünün gönül bahçelerinde,

Sevda ırmağında boğulur öpüşlerim,

Seninle uyur, seninle uyanır düşlerim...

 

ABDURRAHİM YÜCESOY


GÖZLERİN KAL DİYOR

Bu nasıl ayrılık, bu nasıl veda
Gözlerin kal diyor dudakların git
Bakışın anahtar, gözlerin kilit
Ellerin aç diyor, dudakların git.

 

Ayrılık; dönüşü olmayan nehir
Yalnızlık, yıkılmış bomboş bir şehir
Kaç sevda kül oldu böyle kim bilir
Gözyaşın kal diyor, dudakların git.

 

Gidersem, bir daha dönmeyeceğim
Kalırsam, kalbime yenileceğim
Çözemedim seni delireceğim
Gözlerin kal diyor, dudakların git.

 

Duvardan insin mi resimlerimiz,
Yabancı olsun mu isimlerimiz?
Ya o, deli dolu gecelerimiz
Anılar kal diyor, dudakların git.

 

Bu roman da biter belki birazdan
Ne aşklar yıkıldı gururdan, nazdan
Ağlıyor besteler yine hicâzdan
Şarkılar kal diyor, dudaklar git...

 

AHMET SELÇUK İLKAN

SENSİZLİK


Akşamın ardında batarken güneş,

İçime düştü bir garip ateş,

Yollar sokaklara dilendi geçti,

Beklediğim umutlar kayboldu gitti 


Akıttım göz yaşlarımı, gözlerim küstü,

Geceler yakaladı beni suç üstü,

Sabahlar duru geceler sessiz,

Hiç bir şey olmuyor inan ki sensiz 


Mevsimler boyu geçti kuşlar,

Gözlerde dinmez oldu yaşlar,

Gelse de ardından zorlu kışlar,

Bitmez ki dönüşü olmayan düşler...

 

NAİLE KALEM


AL  GÖTÜR BENİ UZAKLARA


Bir eylül sabahının ılık rüzgarı eserken yüzümde
Dudaklarıma konan ateşli öpüşlerle
Güneşin kızıllığında biri beni uyandırıyor
O an hep beklediğim seni görüyorum

Arzularım ateşler içinde yürüyorum peşinden
Hiç görmediğim bir düşte kayboluyorum seninle
Hadi artık, al götür beni buralardan
Yeter ki ben sensiz yok olmayayım

  NAİLE KALEM

Hiç bu kadar dokunmazdı geceler
Böylesine siyah,bu kadar sessiz değildi;
Yüreğim seni yaşamadan önce.
Arıyorum seni,biriken özleminle.
Karamsar ve duygusal ruh halimle.
Tutsak bıraktın beni, karanlık gecelere,
Uğrunda bir değil,
Binlerce gece uykusuz yaşadım seni.
Yokluğunda düş kurarak ,
Uzananınca döşeğime geceleri,
Yorganım kaktüs dikenleri gibi...
İşte o zaman,
Sessiz gecelerin dehşetinde özlerken seni,
İçimde yokluğun,hissederdim sancı izlerini.
Ve ...
Gözlerime görünüyordun bir melek gibi,
Şeffaf mutlu bir tebessümle,bakınca yüzüme,
İçimdeki sevinçle ısırıyordum,
Alt dudağımın içini.
Bakışlarımdan uzaklaştığını görünce hayalini,
Gözlerim kapalı,açardım kalbimi,uzatırdım ellerimi.
Yokluğuna dayanılmaz,sensiz ve sevgisiz olmaz.
Haykırarak yalvarıyordum,''bırakıp gitme'' beni.
Kanayan yüreğimle çekemem hasretini,
Senin yokluğun bir acı gibi içimde,
Haykırışlarım nafile,ısrarlarıma rağmen.
Sen uzaklaşırdın gecemin düşünden.
Yokluğunun korkusu ile nefes alıyorum içimden .
''Gitme...!'' diye tutmak istiyordum seni.
Tutup sığdıramadım seni avuçlarımın içine .
Yalnızlığıma ağlarken,
Ağıtı andıran sesim gelmiyor kulaklarına,
Yine bir başıma ,
Düşsel düşüncelerime tutsak kalıyordum,
Gecenin ıssız,karanlık kollarında.
İsyan ederdim sana.
Yüreğimdeki yerin işte böyle,
Sen nerede olursan ol,
Gerçek varlığım seninle can evimde.!

Yol Ayrımı

İfade edemezsin
Bütün harfler değerini yitirir
Kelimeler kurup cümleler halinde
Ona derdini anlatmak için
Çaresizlik kapını çalmıştır
Ağlaya sızlana yorgun devasal cüssesiyle Kilometreleri aşmaya mecbur tutulan Pofuldayarak buharıyla sitem eden
İhtiyar bir lokomotif gibisindir

Bazen iki kelimeyle yüzündeki tebessümün
Dünyadaki bütün mutlulukların toplamından Daha üstün olduğunuanlatmaya çalışırsın
Çünkü seviyorsundur
Ama yine anlatamazsın
Hani sevdalı bir bülbülün gelip
Dalına konduğu güle
Bütün sevgisini sunması
Dikenlerinde zehir dolaşan o gülün
Duygu dolu nameleri duymazdan gelmesi
Yüzüne bile bakmaması gibi
Ve üzüntüsünü gözyaşlarına saklayıp
Hüznünü kanatlarının altına alarak
Geride kalan gözleriyle
Uçsuz bucaksız semada sır olması
Kaybolması gibi

İmkan bulamazsın ona kavuşmak
Onunla birlikte olmak için
Hiçbir çıkar yol yoktur
Ya sana çok uzaktır
Yada aşık olamayacağın kadar narindir İncitmeye kıyamazsın
Bazen içindeki hasretle
Güneşli bir günde geceyi beklersin

Açık havada
O karanlıkta gökyüzünü inceklemek için
O kadar düşünceli bir o kadar yorgun
Dilinde eskimiş klasik bir şarkı
Boğazını parçalayan yırtamadığın bir düğüm Derken bir yıldız takılıp kalır
Gözlerine kilitleniverir
Ve sevdiğini ona benzetirsin

Parıltısından eşsizliğini
Büyüklüğünden özelliğini
Mesafesindense
Sana ne kadar uzak olduğunu anlarsın

Uzansan yetişilmez
Yetişsen ulaşılmaz
Ulaşsan dokunulmaz
Dokunsan anlaşılmaz
Korkarsın ve anlarsın imkansızlığını
İzledikçe gözlerin kamaşır
Yorulur bitkin düşersin
Göz kapakların ağırlaşır
Kendinden geçiverirsin

Esrarengiz bir ses
Öylesine ahnekli
Öylesine gizemli
Öylesine nihavend
Vede o kadar muhteşem
Kimden geldiği meçhul
Yüzünü göremezsin
Duygusal bir melodi olur
Kulaklarına fısıldayan
Dinledikçe mest olursun
Tam adapte olmuşken bu sese
Elinde bir sıcaklık birisi tarafından
Avuçlarına tutuşturulmuş yabancı eller

Utanırsın
Yüzün kızarır ürperirsin
Vede uyanırsın o ürpertiyle
Tüylerin dikenleşmiş halde
Cıvıl cıvıl olursun o duyguyla
Bir anda ısıtıverir seni
Ilık yaz yağmuru gibi
Soğuk kış gecelerinde

Sana olanların bir anlamı yok
Sessiz sedasız düşünürsün uzun uzun
Zaman olur içindeki yangın
Daha bir alevlenmiş yakar kavurur kalbini Bazen salıverirsin kendini
Hiçbirşeye umursamadan ağlarsın Sınırsızcasına
Çabalarsın kendini avutamazsın

Bir haykırış vardır dilinin ucunda
Ama nafile hep saklı kalır
O çığlığı atamazsın istesende
Gün gelir sigaranla dost olursun
Seni bitiren seni zehirleyen sigaranla Sattığı hüzüne
Esenlik değerinde paha biçersin

Kafanda sorular yığılıp kalmıştır
Sense yanılıyorsun ve çözemiyorsundur
Geceleri uyku girmez gözüne
Hep hayalinde olan melek yüzü
Anbean karşındadır
Yaptığın işte
Gördüğün kişilerde
Konuştuğun insanlarda
Hatta içtiğin sigaranın dumanında bile
Her zaman hissetmek istediğin sesi
Kulaklarında takılı kalmış bir bilmecedir
Deli olursun günden güne erirsin

Bazen şarkılarla birlikte ağlarsın
Daha önce hiç tatmadığın duygular
Alıp götürür seni
Bazen bir köşecikte bütün masumluğunla Kafandaki sorulara bir cevap ararsın Maalesef yine bir cevap bulamazsın
Ve susarsın saatlerce
Kanadı kırılmış bir kuş misali kalakalırsın
Bütün çılgınlıklar gözünün önünden geçer Film şeridi gibi
Hayat daha bir çekilmezdir senin için artık İnsanlar battıkça batar
Kimseye içini dökemezsin
Ve nihayetinde anlarsın
Sevgiden başka herşeyin boş olduğunu

Zevk alamazsın yaşamaktan
Daha önce dalga geçerek sürdürdüğün hayat Çekmiştir en büyük kozunu
Ve mağlup etmiştir seni
Bazen ölmek bile istersin
Ama kendini çabuk toparlar
Ve bununda çözüm olmadığını anlarsın
Gücün tükenir cesaretin kaybolur
Daha bir pasif kalırsın
Herşeyi sorun edersin kendine
Attığın her adımın önünde
Bir engel bir körkuyu
Daha bir ciddiye alırsın
Karşısında yenik düştüğün hayatı

Bazen ıssız bir tepeye çıkıp
İzlersin koca şehri
Ve bir çığlık avazının çıktığı kadar
Sanki sesini duyurabilecekmişsin gibi Kendini hapsedersin kendine
İçine kapanırsın
Onunla birlikteyken ölmekten korkarsın
Onsuz olduğun anlardaysa ölümü yaşarsın

Bir mucize için dilenirsin
keşke hep beraber olabilsek diye
Zaman zaman kadehlere atarsın derdini
Mey olarak tekrar içine dökersin
Ve yıllanmış şarabın o eşsiz tadında Anlarsın acıyı vede muhteşemi

Bazen kaleme dökmek istersin
Sevgini duygularını
Sevincini üzüntünü mutluluğunu
dert tasa keder gam
Kısaca neyin varsa başarırsında
Fakat içindeki o muhteşem duygunun
Ve kalbinde kilitli o dehşet verici
Korkunç sevginin resmini çizemez
Ve anlatamazsın ona olan bağlılığını
Ona olan sadakatini
Belkide oda bekliyordur birşeyler açıklamanı Ama yapamazsın ya anlatamıyorsun
Yada anlaşılamıyorsundur
Ve yine susarsın

Bazende senin ona yazdığın
Onunda senin için karaladığı
Bir kaç satır gözlerini dolduruverir
Üzersin ve üzdüğün içinde kahrolursun Onunlayken zamanı durdurmaya çalışırsın
Onsuz olduğun anlardaysa geçen
Herbir saniyeyi asırlara sığdıramazsın

Bazen sahilleri dolaşırsın deli olmuşçasına Akşamüstlerinde güneşin batışını izlersin Hani o ufukta gitmek istemiyormuş
Ama gitmeye zorlanıyormuş gibi feryad figan İçinde dünyanı aydınlatan o dev platformun Nasıl boğulduğuna şahit olursun
Kaptırmışken kendini etrafına kenetlenmiş
Kör karanlığın farkına varamazsın bir süre Ve yeni yeni doğmaya başlayan
Dolunaya umut bağlarsın
Hala çaresizsindir kimin umrunda

Denizin üzerine serilmiş yakamoza
Hayran olursun
Nasılda tebessümle bakar sana
Derdi yok tasası yok keder gamdan uzak
Saatlerce birşeyler anlatmaya çalışırsın Mırıldanarak belkide kendini avutuyorsundur Gece yarısı olmuş nihayetinde
Farkına varır koşar adımla
Evinin yolunu tutarsın
Ardında esrarengiz bir gölge
Kendince takip ediliyorsundur
Çekinirsin vede korkarsın
Eve geldiğinde ise kapıyı kilitlersin ardına Ve sanki kurtulmuşçasına
Derin bir ohh çekersin
Ama haala kurtulamadığının farkına varman Sadece bir kaç saniyeni alır
Elini cebindeki sigarana uzatırsın
Oda terketmiştir seni
Bir koşu köşedeki büfeden almak istersin
Cebindeyse metelik yok
Düğmeyi tıklatırsın ışıklar yanmıyordur
Elektrikler kesilmiş

Kuytu bir yerden yarım kalmış bir mum bulup
Yakarsın o anlamsız loşla aydınlattığın
Odanda bir köşeye kurulup
Yine başlarsın düşünmeye
Her zamanki gibi sessiz ve derinden
O zindan sessizliği bozan
Bir saat tıkırtısı sende hala cevap yok
Başın çatlarcasına ağrır
Daha fazla dayanamayıp bu acıya
Gözlerini dolduruverirsin

Artık sende
Kendini kandıramaz duruma gelmişsindir
Ve itiraf edersin kendine onu sevdiğini Çılgınlar gibi
Akıllara zarar bir sevgiyle bağlandığını
Ama onun karşısında bu kadar
Cesur olamıyorsundur
Ve başından beri biliyorsundur
Verebileceğin en güzel cevabın
Ve edebileceğin en güzel itirafın
Susmak olduğunu

GÜZELLİĞE

Ve sen eğer seviyosan
Yarında susacaksın...


Sonbahar yaprakları sararırken ve dökülürken,
Ömrümüzden yitirdiğimiz her günün bir anısı gibi,
İlkbaharın o ılık rüzgarları okşarken içimizi,
Gecenin ayazı , ayak sesleri bir şair yalnızlığı kadar yorgun ,özgür.
Yalnızlık kuşun kanatlarına saklanmış her yeni yılda karşılar gibi bizleri,
Gülümser gibi candan yürekten...
Engin dağların hüzünlü şarkısı , gelincik kadar duygusal, mağrur.
Ney sesleri duyulur köylerin bacalarından...
Tren garlarından oyun oynayarak gider dumanlar...
Buzdan yapılı heykeller sanki el sallar bu ahenge.
Evet sonbahar duygular karışık,gönlüm yorgun ama gösterdiklerin huzur dolu...
Zıtlıklar bu kadar mı güzeldir ?Mevsimler de farklıdır şehirlerde...
Kardelenin zorluğuna inat, yağmurun yağışına inat...
Sonbahar seni anlatır bu yaşam hep seni...
Göçmen kuşlar gibi ayrılıyorken bu şehirden!
Koş gel yeniden koş gel...!


GüLNAME
 
GüNEŞ YüREK
www.gulname.tr.gg
Duyurular
 

Merhaba..!
Duygu Yüklü Bir Siteye,
Ho$geldiniz.
Gülname
www.gulname.tr.gg
GüNES YüREK DüNYASI
Dostluk Adına...


www.gulname.tr.gg Gülname

Saat
 

Ziyaretçi Defteri
 
Rüya Tabirleri
 

RÜYA TABİRLERİ

Gülname

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z


Adınızı Didikleyelim:

 
Bugün 6 ziyaretçi (10 klik) kişi burdaydı!
Design By GüNES YüREK
www.gulname.tr.gg

Bu sayfada dakika saniye misafirim oldunuz .....



google

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol